“Alevi Açılımı”, tekrar edildiği ölçüde anlamını kaybeden iki kelimeli süslü bir cümle haline geldi. AKP iktidarı tarafından başlatılan ve bugünlerde tekrar gündeme getirilen girişimin asıl amacının sorunu çözmek değil, kendi iktidarları için siyasal bir manevra alanı yaratmak olduğu gün gibi aşikâr. Hele şu son yıllardaki uygulamalara bakınca, hükümetin “açılım” vaazları karikatürleşmektedir.
İnanılır, güvenilir hiçbir tarafı kalmamış bu açılım hikâyesinde AKP hükümeti, sorunu çözüyor (muş) gibi yaparak kendince bazı hedeflere ulaşmaya çalışıyor. Bunların başında aynen 12 Eylülcü faşistlerin yaptığı gibi Aleviler üzerinde Sünni İslam anlayışını etkili kılmaya çalışmak geliyor. Okullardaki eğitim-öğretim, bu işin önemli bir basamağını oluşturuyor. Ancak bundan daha önemlisini kamuda, devlette, siyasette Sünni İslam etkinliğinin artması oluşturuyor. Ülkedeki bu Sünni İslam kimlikçiliğinin dikey ve yatay yayılması, kentleşme ortamında çarpan bir etkiye sahip olarak büyüyor ve kenti paylaşan Aleviler üzerinde basınç oluşturarak onları Sünni ibadetin zahiri uygulamalarına yöneltiyor. Ayrıca Alevilerin Diyanet bünyesine sancı yaratmayacak bir eklemlenmesi amaçlanıyor. Böylece Açılım projesi, asimilasyon politikasının bir aracı haline gelmiş oluyor!
Bu amaca bağlı olarak bir takım Alevi çevrelerin, Alevilerin Diyanet’te yer alması, cem evlerinde görevli dedelere maaş verilmesi gibi ulufe anlayışlı talepleri, AKP’yi umutlandırıyor olabilir. Totaliter zihniyetle mekânının örtüştüğü Cumhurbaşkanı’nın Ak Saray’ında Alevi temsilcileri için verilen yemeğe, temsil gücü az bir kısım Alevilerin dışında katılan olmadı. Alevi kesiminin ezici çoğunluğu tarafından yemek protesto edildi.
Açılım projesi vesilesiyle AKP iktidarı, Alevilerin CHP’ye verdiği kitlesel desteğin önünü kesmeyi de hedefliyor.
1950’lerin köylü toplumu olan Türkiye’de köylüler jandarma dayağından, tahsildarlardan illallah etmişti! Bu dönemlerde Alevilerin de büyük bir kesimi DP’ye oy verdi. Alevilerin ezici çoğunluğu, bu ara dönem sayılmazsa, öteden beri CHP’ye oy veriyor. Bunun tarihsel, sosyolojik, siyasal nedenleri ve bu tercihin kendi içinde barındırdığı çelişkiler apayrı bir konu. Kesinlikle çok önemli ve araştırılması gerekiyor.
Yeri gelmişken şu kadarını belirtelim; Alevilerin Cumhuriyetçiliğinin, Atatürk sevgisinin, CHP’ye oy vermesinin nedenlerinin odak noktasını, laiklik hususu oluşturmaktadır. Cem evlerinde Atatürk resminin asılı olması, kurucu lidere sığınarak bir korunma ve kabul sağlama çabasıdır. Cumhuriyetin laik olup olmaması bir tarafa, bu konunun tartışılmasından bilerek uzak duran Aleviler, Sünni Osmanlı monarşisinden Cumhuriyete geçişi bir özgürlük alanı olarak görürler. Bu görüşte önemli bir yanılsama payı olmakla birlikte, özellikle 1960’ların ikinci yarısından itibaren İslami söylemleri öne çıkaran sağ siyaset karşısında tarihi korkuları depreşen Alevilerin CHP’yi tercihi, defacto bir konum oluşturmaktadır. Bunun farkında olan CHP, Alevileri bir oy deposu olarak görmekte. Alevilerin korkularını oy’a tahvil eden CHP’nin Alevi sorunu diye bir sorunu da olmadı.
AKP iktidarı, Alevi açılımı lafazanlıkları yaparak CHP’ye vurmaya çalışıyor. Gerek Erdoğan’ın, gerekse şimdiki Başbakan Davutoğlu’nun söylemlerindeki mantık şudur: Ey Aleviler, CHP lideri Kılıçdaroğlu sizi Alevi kimliğiyle aldatıyor. Bu nasıl Alevidir ki, kendisi de bir Dersimli olarak, Dersim katliamını yapan CHP’nin başında bulunuyor. Ve Erdoğan, bu katliam için yalnızca kendisinin özür dilediğini ilave ediyor.
Bu özür dileme, olumlu bir gelişme olarak görüldü. Ne yazık ki, görüldüğüyle kaldı! İktidarın siyasi haritasına bakıldığında, bırakın bu özrün gereği olan demokratik bir açılımı, mevcut demokratik parçalar da yok ediliyor. O halde Erdoğan’ın Dersim özrünün, çölde vaha görüntüsü (illüzyonu) yaratmaktan öte bir anlamı yoktur. Buradaki amaç, CHP’ye ve lideri Kılıçdaroğlu’na vurmaktır. İşte acılı bir tarihten faydacı siyaset devşirmek budur!
Alevilerin talepleri
Türkiye’nin katmerleşmiş başlıca kimlik sorunlarından biri de Aleviliktir. Her bir kimlik sorununun kendine özgü yanları olmakla birlikte, bütün bu sorunların çözümlenmesi, ülkenin demokratikleşmesine bağlıdır.
Demokratik bir anayasa, buna uyarlanmış yasalar, bürokrasinin buna uyumlu hale getirilmesi vb yapılanmaların sağlanmasıyla ulaşacağımız demokratik bir hukuk devletinde ne Kürt sorunu, ne Alevi sorunu, ne azınlıklar sorunu, ne haklar sorunu gibi kimlik ve birey hakları sorunları olmayacaktır. Ya da bir kısmı milimize hale gelecektir.
Soyut kaldı değil mi?
Peki, Alevi sorunu bazında talepleri somutlayalım.
Bir kere sorunu çözmekle sorumlu olan iktidar, Alevilik tanımları yapmamalıdır. Alili, Ali’siz Alevilik, İslam’ın içinde ya da dışında Alevilik gibi görüş ve tanımlardan devlete ne? Din ve inançları tanımlamak, devletin görevi değildir. Devlet, taraf olamaz! Devlet bütün inançlara eşit mesafede olmalı ve her birisinin ifade ve ibadet özgürlüğünü sağlamalıdır.
Alevilerin talepleri konusunda birçok belge, açıklama, bildiri var. Yeni bir şey söylemeyeceğim; Alevi kuruluşlarının genel olarak dile getirdikleri talepleri burada bir kez daha tekrar edeceğim.
* Alevi kimliği resmen tanınmalıdır.
* Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmalıdır. Çünkü laiklik ilkesi ihlali olan bu kurum gericiliği ve siyasal İslam’ı besliyor.
* Zorunlu Din Dersleri Kaldırılmalıdır. Çünkü Alevi çocukları ve diğer farklı inanç sahibi çocuklar zorla Sünnilik eğitimi almak istemiyor. AİHM kararı bunu bir insan hakları ihlali olarak karara bağlamıştır
* Alevi köylerine cami yaptırma politikalarından vazgeçilmelidir. Bugüne kadar yapılan camiler derhal bir kararname ile cemevine çevrilmeli ve bu köylerdeki imamlar derhal geri çağrılmalıdır.
* Cemevlerimize derhal "ibadet yeri" statüsü verilmelidir. Bu yıllardır gasp edilmiş bir haktır. Derhal düzeltilmesi gerekir.
* Nüfus cüzdanlarındaki din hanesi tamamen çıkartılmalıdır. Çünkü bu uygulama ayrımcılık üretmekte olup, Yasalarla bireylere dinsel kanaatlerini açıklama zorunluluğunun getirilmesi, din ve inanç özgürlüğünün özünü zedelemektedir.
* Ders kitapları, sözlükler, ansiklopediler ve Milli Eğitim Bakanlığı’nca önerilen yardımcı kitaplardaki, Aleviliği aşağılayan tanımlamalar düzeltilmelidir.
* Hacı Bektaş Dergâhı’nın Yönetim ve Bakımı Alevilerin kurumlarına ya da yerel yönetime bırakılmalıdır.
(Alevi Bektaşi Federasyonu web sitesinden kısaltılarak alınmıştır)
Diyanet’te bize de yer verin, dedelere maaş bağlayın demekle, Diyanet’in kaldırılması talebi arasında çok fark var. Devlete bağlı bir Diyanet kurumunun varlığı, din ve vicdan özgürlüğünün önündeki en büyük engeldir! Bu yapının tedricen de olsa devlet bünyesinden çıkarılması sağlanamadığı müddetçe bu sorunlar nihai çözüme kavuşturulamazlar.
Bu ülkede her kimliğin sorunu yalnızca o kimliğe ait olmadığı gibi, Alevi sorunu da yalnızca Alevilerin sorunu değildir!
Alevi sorununun çözümü, başta Sünniler olmak üzere diğer inançta olan veya olmayanları da rahatlatacaktır. Çünkü bu, devletin vatandaşına giydirdiği deli gömleğinden kurtulmak demektir!
Her ne kadar şu günlerde en yetkili ağız tarafından Amerika’nın keşfine dair yeni şeyler söylense de, Amerika’yı yeniden keşfe gerek yoktur: AB müktesebatındaki din ve vicdan özgürlüğü bizde de olursa, sorun kökten çözülür. (HŞ/HK)